Özet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Özet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Agatha Christie - Üç Yanlış Üç Ceset (Özet - İnceleme)

Adı : Üç Yanlış Üç Ceset
Yazar : Agatha Christie
Orjinal Adı : Hickory Dickory Dock

Özet ( SPOİLER UYARISI!! )


  Asla yanlış yapmayan bir kadın olan Bayan Lemon bu sabah basit bir mektupta üç hata yapmıştı. Ve bu yanlışların farkında bile değildi. Hercule Poirot kağıdı kadına uzattı. Sinirlenmemişti fakat çok şaşkındı. 
   Bayan Lemon kağıdı alıp bir göz attı ve kızarmaya başladı. Kendiside çok şaşırmıştı. Biraz düşündükten sonra bunun sebebinin kız kardeşi olduğunu söyledi.
  Bu sefer  Hercule Poirot şaşırmıştı. Daha önce hiç onun kız kardeşi olabileceğini düşünmemişti. Şaşkınlıkla neler olduğunu sordu.
  Bayan Lemon'un kız  kardeşi Londra'ya taşınmıştı. 6 ay önce iş bulmaya karar vermişti ve bir öğrenci yurdunda yönetici olarak işe başlamıştı. Yurdun geneli İngiliz fakat zencilerde kalıyordu. Fakat son zamanlarda yurtta bir şeyler kaybolmaya başlamıştı. Hercule Poirot heyecanlanmaya başlamıştı. Kaybolan eşyalar garip şeylerdi ve hepsi tuhaf bir şekilde ortadan yok olmuştu yani çalınmıştı. Bayan Hubbard gençlerin çoğuna kanı ısındığı için olayı kendisi çözmek istiyor, polisi çağırmıyordu.   
  Hercule Poirot bunun sıradan bir hırsızlık olduğuna ve yurtta bir kleptoman olduğunu düşünmüştü. Fakat Bayan Lemon pek tatmin olmamıştı. Bunun üzerine Bayan Hubbard'ı ertesi gün  5 çayına davet etti.   
  Bayan Hubbard çok enşeliydi ve Hercule Poirot bunun nedenini öğrenmek istiyordu. Çalınan şeyler normal değildi. Bayan Hubbard çantasından bir not çıkardı ve çalınanların listesini okumaya başladı.
" Gece ayakkabısı ( bir çiftin teki), Bilezik ( sahte ), Pırlanta yüzük ( Çorba tabağında bulundu ), Pudriyer, Ruj, Stetoskop, Küpe, Eski flanel pantalon, Elektrik ampulleri, İpek eşarp ( Parçalanmış halde bulundu. ), Sırt Çantası ( Parçalanmış halde bulundu. ), Asitborik, Saç, Şampuanı, İğne, Yemek kitabı"
  Poirot bu olaya bayılmıştı. Ama bir anlam çıkaramamıştı. Çalınanlar birbirleriyle çok alakasızdı. Hırsızın neden bunları çaldığını düşünüyordu. Bir amaca uygun veya saplantıyla ilgili olarak mı çalınmıştı? İlk olarak listedeki eşyaları incelemeye başladı. Pırlanta yüzük dışında, değersiz şeylerdi.
  Pırlanta yüküz Patrica Lane'in annesinindi. Fakat aynı gece yüzük Valerie Hobhouse'nin çorba tabağından çıkmıştı ve bunun sadece kötü bir şaka olduğu düşünülmüştü. 
  Bayan Hubbard yurdun merdivenlerinden telaşla çıkarak kapıyı açtı. O sırada merdivenlerden inen kız Bayan Hubbard'a seslenerek Bayan Nicoletisin odasında kendisini beklediğini söyledi. Kapıyı vurarak içeri girdi.
  Bayan Nicoletis onu divanda kadife yastıkların arasında sigara içerek bekliyordu. Sally Finch'in yurttan ayrılmak istediğini söyledi. Bayan Hubbard'ın haberi yoktu ve onunla konuşacağını söyleyerek odadan çıktı. 
  Kapıda bir öğrenci bekliyordu. Onu görünce ayağa kalktı ve konuşmak istediğini söyledi. Bayan Hubbard'ı odasına götürdü. Kız zeki, çalışkan ve düzenli biriydi. Elizabeth Johnston kapıyı açtı ve çalışma masasını gösterdi. Diploma tezi okunmayacak hale gelmiş, üzerine yeşil mürekkep dökülmüştü. Bunu Elizabeth yapmamışı. Ayrıca dökülen mürekkep Elizabeth'e ait değildi. Başkası odaya girip yapmıştı Yurtta tek yeşil mürekkep kullanan Nigel Chapman'di.
  Bayan Hubbard aşağı inerken Sally Finch'in odasına uğradı. Sally yurttan gitmeyi istemesinin sebebi, orada olan olaylardı. Daha sonra salona inip Nigel Chapman ile konuştu. Sinirlendi ve bunu yapmadığını iddia etti. Salondaki diğer gençler artık bu işin şaka olmadığını düşünmeye başlamıştı. Bayan Hubbard, Poirot'u aradı. Poirot akşam konferans için geleceğini bildirdi. Bayan Hubbard buna sevinmişti.
 Akşam Poirot geldikten sonra yemek yendi ve bu sırada öğrencilerle tanışma fırsatı buldu. Daha sonra 45 dakika boyunca neşeli bir şekilde espiriler yaparak konuştu. En sonunda dinleyicileri selamladı.
  Öğrenciler onu alkışladılar. Aralarından Colin McNabb gelme nedenini sordu.Hercule Poirot anlattı ve en sonunda polis çağırılması gerektiğinide ekleyip Bayan Hubbard'ın odasına çıktılar. Bir süre sonra odaya Colin geldi. Poirot'la konuşmak istiyordu.Uzun süre konuştular ve Colin bu hırsızlık türü olayların piskolojik olduğunu söyledi. Konuşmanın ortasında kapı vuruldu. Kapı açıldığında Celia Austin belirdi. İçeri girdi. Suçunu itiraf edip polis çağırılmaması için yalvardı. Colin bunun sadece bir hastalık olduğunu ve Celia'yla kendisi ilgileneceğini söyledi. Fakat stetoskop, kağıtlara dökülen mürekkepler ve sırt çantasını kendisinin kesmediğini belirtti. Celia, Colin McNabb'a aşıktı ama daha önce Colin onu hiç fark etmemişti.
 Celia çaldıklarının hepsinin parasını geri ödedi ve yurttaki diğer öğrencilerde anlayışla karşıladı. Birkaç gün sonra akşam yemeğinde Colin geçikmişti. Geldiğinde ise herkese birşey duyurmak istediğini söyledi. Celia'yla gelecek yıl doktorasını bitirdikten sonra evlenmek istediklerini açıkladı. Herkes çok sevinmişti.
 Ertesi sabah Bayan Lemon geç kalmıştı. Hemen Poirot'tan özür diledi ve kardeşinin sabah aradığını, yurttaki gençlerden birinin intihar ettiğini söyledi. Gencin adı Celia Austin'di. Poirot bunu beklemiyordu. Morfin almıştı ve birde not bırakmıştı. Poirot hemen yurda gitti. Yurdun aşçısıyla konuşuyordu. Yukarıda, Bayan Hubbard'ın yanında bir müfettiş olduğunu söyledi. Bayan Hubbard, odada kendisine sorgu yapan Mühettiş Sharpe ile konuşuyordu. Poirot, Müfettiş Sharpe'ı tanıyordu. Eski bir arkadaşıydı. Müfettiş kızın neden intihar etmek istediğini anlayamamıştı. Celia birde not bırakmıştı : " Sevgili Bayan Hubbard, Çok üzgünüm. Elimden bundan başka bir şey gelmiyor." yazıyordu. Bayan Hubbard bu kağıtta bir tuhaflık olduğunu düşünmüştü. Daha sonra hatırladı. Bunu Celia yazmış olamazdı çünkü dün çekleri yazarken mürekkebi bitmişti ve o da Nigel'ın yeşil mürekkebinden doldurmuştu. Nottaki yazı mavi mürekkeple yazılmıştı. O kağıt parçasınında dün sabah kendisine çekleri verdiği mektubun içinde yazdığını düşündü. Hercule Poirot kafasını salladı ve bunun bir cinayet olduğunu söyledi.
  Müfettiş birçok kişiyi sorgulamıştı. Poirot ve Sharpe, Celia'nın Colin'in ilgisini çekmek için bu planı tek başına yaptığına inanmıyorlardı. Kız bu kadar zeki değildi. Jean Tomlison sorguda ilgi çekecek birkaç şey anlatmıştı. 4 kişi salonda tartışmışlardı. Nigel, Colin, Len ve Patrica, aralaraında tartışıyorlardı.  Tartışma zehirle cinayetten çıkmıştı. Nigel üç ayrı şekilde üç farklı zehir çalabileceğini öne atmıştı. Ve bunu üzerine iddaya girmişlerdi. Bir gece salonda masaya üç şey fırlattı. Bir tüp Hiosin tableti, bir şişe Tentür Dijitalin ve bir şişe Morfin Tartrat. Morfin şişesinin üzerince St. Catherine Hastanesi'nin etiketi vardı. Bu Celia'nın çalıştığı yerdi. En sonunda Nigel hepsini attı. Tüpü boşaltıp tabletleri şömineye attılar. Morfinide öyle. Tentür Dijitalin'i de tuvalete döktüler. Daha sonra Müfettiş Nigel'ı çağırttı. Nigel'a bu üç yolu anlattırdı. Stetoskopu Nigel almıştı. Morfini çekmecesinde saklamıştı. Nigel katil olmadığını söyleyip odadan çıktı.
  Sally Finch sorgusunda Celia'nın diğer suçlar hakkında da bilgi sahibi olduğunu söyledi ve bu yüzden öldürülmüş olabileceğini düşündü. Elizabeth sorgusunda Celia'nın sahte pasaporttan bahsettiğini söylemişti.Ertesi gün Müfettiş Sharpe arama izniyle geldi. Bütün yurdu aradılar. Poirot tekrar çalınanları incelemeye başlamıştı. Sırt çantasının benzerinden başka öğrencilerdede vardı. Satıldığı yerden aynısından aldı. Daha sonra Müfettişle buluşmaya gitti. Olayların başlangıcının sırt çantası olduğunu umuyordu.
   Ertesi gün bayan Nicoletis yurttan çıktıktan sonra bara gitmişti. Ertesi gün öldüğü haberi alındı. Poirot sırt çantalarını inceliyordu. Daha sonra Valerie'yle konuşmak için yurda gitti. Poirot pırlanta yüzüğü kuyumcu arkadaşına inceletmişti ve pırlanta değil zirkon olduğunu öğrenmişti. Pırlantayı Valerie'nin çaldığını düşünüyordu. Bir süre sonra Valerie, Celia'yı teşvik ettiğini kabul etti.  Yüzük konusundada Valerie yüzükteki pırlantaları çalmış ve yerine zikron taktırmıştı. Daha sonra geri teslim etmişti. Poirot'ın bir tahmini vardı. Kaçakçılar bu çantaların astarlarına uyuşturucu veya kaçak mücevher saklanıyordu. Bu nedenle içindeki eroini gizlice almak isterken çıkaramayınca telaşlanıp parçalamıştı.
 Patrica Nigel'a birşey itiraf etmek istemişti. Morfini onun dolabından alıp morfin şişesine karbonat koymuştu. Asıl morfiniyse karbonat şişesine koyup kendi odasında saklamıştı. Fakat Celia'nın ölümünden bir kaç gün önce şişe kaybolmuştu. Nigel bunu Müfettişe ve Poirot'a anlattı.  Daha sonra Nigel karakolda bir odada oturuyordu. O sırada ise Patrica morfini arıyordu. Telefon çaldı ve Nigel'a olduğu söylendi. Patrica, morfini kimin aldığını bildiğini söyledi .Telefonda söyleyemeyeceğini yurda gelip yüz yüze söylemesi gerektiğini dile getirdi. Hemen yola çıktılar. Patrica'nın odasına geldiklerine genç kız yerde yatıyordu. Müfettiş koşarak kızın yanına gitti ve nabzına baktı. Nigel neredeyse ağlıyordu. Müfettiş yün çorabın içine koyulmuş mermeri gösterdi. Başının arkasına bununla vurulmuş olmalıydı.
 O sırada yurtta sadece Nigel, Bayan Hubbard ve Valerie yoktu. Patrica Müfettiş'e telefon etmek için odaya girmişti ve katilde arkasından gelmişti. Patrica'nın elinde bir kaç tane kıvırcık kızıl saç teli vardı.  Poirot Valerie'nin sahte pasaportu olduğunu öğrenmişti. Ve Celia'da bunu görmüş olmalıydı. Bazen Avrupaya gidiyordu ve oradan kaçak eşyalar getiriyordu. Valerie'yi Patrica'nın cinayetiyle suçlamayacağını belirtti. Telefon edildiği sırada Valerie eczanede ilaç alıyordu. Ve daha sonra bir yere telefon edilmişti. Hercule Poirot'un kafasında canlandı. O sırada onları arayan Patrica değil Valerie'ydi. Kızın sesini çok ii bilmiyorlardı sonuçta. Yani telefonlar konıuşulduğunda aslında kız ölüydü. Suçlunun Nigel olduğunu çözmüştü Poirot.  Patrica'yı da işine karıştığı için öldürmekten çekinmemişti. Nigel'ın babasının avukatıyla görüşüyordu. Babasının ona verdiği mektubu okumak istemişti Poirot. En sonunda okuduğunda ise Nigel'ın annesini kendisi öldürdüğünü öldürdüğünü öğrenmişti.


*                         *                         *                         *                         *                         *                        


 Karakter Analizi:


Hercule Poirot : Belçikalı bir dedektif. Fazla gözlemci, dikkatli ve anlayışlı.

Felicity Lemon : Hercule Poirot'un sekreteridir. Hata yapmayan, işini ciddeye alır, hastalanmaz, yanılmaz, herşeyi bilir ve her sorunu çözen çok güzel olmayan bir kadın. Kalın telli saçları var.

Bayan Hubbard : Bayan Lemon'un kız kardeşi. Yurtta çalışıyor ve orada kalan gençlerle arası çok iyi. Yaşamının çoğunu singapurda geçirmiş dul biri. Zeki ve pratik.

Len Bateson : Yurtta kalan gençlerden biri. Kızıl saçları ve iyi biridir. Bazen çabuk öfkelenebiliyor. Tıp öğrencisi.

Nigel Chapman : Başkalarını sinirlendirmeyi seviyor, alaycı yurtta kalan bir genç. Ortaçağ tarihi okuyor ve annesi yıllar önce ölmüş.

Valerie Hobhouse : Esmer, güzel, zeki ve sert bir kız. Yurtta kalanlardan biri. Oldukça soğukkanlı.

Celia Austin : Eczacı bir genç kız. Güzel biri. Başkalarıyla pek tartışmaz ve zeki biri olduğu söylenemez.

Elizabeth Johnston : Kendisini beğenen, zeki, çalışkan genç bir öğrenci.

Patrica Lane : Gözlüklü, fazla güzel olmayan bir kız. Ayrıca fazla akıllı değil.

Colin McNabb : Ukala, yakışıklı, soğukkanlı, umursamaz ve sert bir Psikoloji Bölümü öğrencisi genç.

Sally Finch : Amerikalı güzel bir kız. Kızıl saçları var. Yurtta olanlardan sıkılmaya başlamıştı.

Jean Tomlison : Dedikoduyu seven güzel sarışın kız.

Akimbombo : Batı Afrikalı, yurtta kalanlardan biri olan genç. Konuşulanları fazla anlayamıyordu.

Bayan Nicoltis : Öğrenci yurdunun sahibi. Orta yaşlı olmasına rağmen yinede güzel Yunan asıllı bir bayan. Oldukça cimriydi.

Müfettiş Sharpe : Zeki, azimli ve uysal görünümlü bir adam.


Asıl Kahraman : Hercule Poirot
Sevilen Kahramanlar : Hercule Poirot, Bayan Hubbard, Celia Austin
Zıt - Kötü Kahraman : Nigel Chapman


Alıntı değildir. 

Tamamen kendim hazırladım. O yüzden alırken kaynak belirtin.

12 Nisan 2014 Cumartesi

Mavi Saçlı Kız Bilgilendirme *spoiler uyarısı*

Geçenlerde arkadaşımdan duyduğum bir kitap. Üzerinde araştırma yaptım ve gerçek bir olay. Zaten kitap kızın kendi günlüğü. Kız öldükten sonra babası tarafından bastırılmıştır.

  Kitabı okuyanların çoğu ağladığını söylemiş ki gerçektan ağlayabileceğiniz bir tür. 

  Burçak 14 yaşında ve bir gün annesine sırtının ağırdığını söylüyor. Annesi sınav stresi vb. kaynaklandığı ve geçeçeğini belirtiyor. Ağrıların daha da artmasıyla hastaneye götürüyorlar. Kızın lösemi olduğu ortaya çıkıyor fakat annesi bunu saklamak istiyor ve saklıyor . Bir süre sonra hastalığı ilerlediği için hastaneye yatırılıyor ve Burçak annesine gerçek hastalığını soruyor. Annesi söylemek zorunda kalıyor ve Burçak felç geçiriyor. Felç geçirirken defterine " Aman Allah'ımç Ben lösemiymişim." yazıyor . Kitapta babası defterin bu kısmının resmini çekiyor ve yayınlıyor.Burçak'ın yazısı çok kötü. Daha sonra tedavi için Almanya'ya gidiyor. Bir süre burda kaldıktan sonra doktorlar onun Amerika'ya götürülmesini tavsiye ediyor.Çünkü Burçak'ın en büyük 2. hayali amerikada okumak ve yaşamaktır. İlk hayali ise sinema oyuncusu veya ünlü biri olmaktır. Amerika'ya iyileştiği için bir armağan diye götürülüyor  ve burada çok güzel zamanlar geçiriyor. Tekrar Türkiye'ye İzmir'e dönüyor. Doğum gününe 1 hafta kaldığı için planlar vs. yapıyor. Annesi aldığı hediyeyi vermek için sabırsızlanıyor ve ailesi , arkadaşları herkes ona sağlıklı bir yaş diliyor. Bir gün rahatsızlığı artıyor ve hastaneye kaldırılıyor. Doktorların bütün çabasına rağmen kurtulamayıp 16.doğum gününe sadece 4 gün kala hayatını kaybediyor.

Kitaptan :


şu anda hastane odasındayım. biliyor musun hastalığım neymiş? lösemi. yani kan kanseri. inanamıyorum. ben kanserim. hep başkalarından duyardım ve cız ederdi ne kötü, ölücek herhalde diye düşünürdüm. oysa şimdi ben ölücek miyim? allahım niye? niye ben? annemlerde 3-4 gün önce söylediler. çok ağlamadım ilk söylediklerinde. çünkü hem inanmıyordum, hem de iyi açıkladılar. ama şimdi yavaş yavaş idrak ediyorum. ben, tanrım inanılmaz ama ben kanserim.''



****

Babası kitabın arasına küçük notlar koymuştur. Çok etkileyen yazılar vardır.

Bazılarını yazayım size :

"Sabahları,
Hasta uyanmanı istiyorum.
Hastaysan,
Yaşıyorsun demektir."


"sabaha değin
oturup bekliyorum
karanlıkta
başına 
karanlık şeyler
gelmesin diye.
ve 
gecenin bu saatinde 
bir ben uyanığım
bir o
ben seni bekliyorum

benim uyumamı."


Bu mektubu da annesi yazmıştır. Kitapta yer verilmektedir. 

günlerden 9 temmuz galiba saat gecenin biri.

tüm duygularım tükendi mi yoksa çok mu yoğun adlandıramıyorum, çünkü hayatımda hiç ölümü beklememiştim şu ana kadar. ölüm bana hiç gelmez sanırdım, onu tanıyana dek.

ama azrail dadandı, gitmek bilmiyor. birbiri ardına hızla gelip gidiyor yakınıma. ama böylesi korkulu bir bekleyeşim olmamıştı.

eğer anneysen, bir an düşün, yavrunun başı üstünde dönüp dolaştığını, her saniye aldı mı canını diye nefesini yokladığını. ağlamak ne güzelmiş meğer yasak olunca, anladım. ağlamak bile yasak bana, gözlerimin dolması bile yasak.

tek istediğim, sel gibi, çağlayan gibi, hiç kontrol etmeden boşalması gözlerimden yaşların. kuru kuru, için için ağlamak çok acı veriyor.

bazen kendimi ruhu alınmış mermer heykellere benzetiyorum, vursalar, kurşunlasalar işlemeyecek bir heykele. hareket ediyor, yaşamak için yiyor, konuşuyor, ama ruhu uzaktan kumandaya bağlı.

insan ne kadar yalnız, yaşamak ne çaresiz ve ne zavallı, kaderin ne oyun oynayacağını boyun bükülmüş bekliyoruz, zaman ne gösterecek diye.

keşke yukardan bakan heykelin ruhu da taş olsa ve acı çekmese, acı çekmenin sonu yok, bundan daha acısı yok.

korkuyorum, çok korkuyorum, dua bile edemiyorum kabul olmazsa diye.

bu kötü rüyadan kızımla beraber uyanmak istiyorum.

-ayla çerezcioğlu, 9 temmuz 1993-

--

"ister acıklı, ister mutlu; ister uzun,ister kısa ..
film bitiyor bir gün. olması gereken, olması gerektigi zamanda oluyor...
o an ısıklar yanıyor.. perdedeki görüntüler son'a eriyor.
seyrettikleriniz hayal oluveriyor."
ailesi


**

hep güzeldi.. hep melekti..
sonsuza kadar güzel kalmak isterdi .. hala güzel

**

http://www.izmirizmir.net/bilesenler/koseyazilari/yazi.php?yazi_no=1519 babasının ilk köşe yazısında ondan bahsedişi , özlemi.. 

Yazılabilecek daha çok şey var ama okumanızı yavsiye ederim.